VUVUZELA İŞKENCESİ - Fahrettin ALİŞAR

VUVUZELA İŞKENCESİ

Fahrettin ALİŞAR

Son iki haftadır, İsrail ile ilgili konulara değiniyoruz. Bu konuda bazı okuyucularımdan olumsuz yönde tenkitler aldım. Elektronik posta adresime gelen mesajların çoğu, ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sorunlara hiç değinilmediği, ülkenin öncelikli sorunlarının göz ardı edildiği yönünde görüşler içeriyor.

Bir yazarın beslendiği pınar okuyucusudur. Elektronik posta adresime mesaj göndererek, duyarlılık sergileyen okuyucularıma en içten teşekkürlerimi iletiyorum. Bu iletiler karşısında duyarsız kalmak bir yazarın yapacağı en son davranıştır.

Ülke olarak dünyada kimseye muhtaç olmadan, kendi karnını doyurabilen yedi ülkeden biri iken önce buğday şimdi de et ithal eder bir ülke olduk. Gümrük Birliği anlaşması, Avrupa Birliği uyum yasaları, tarımımızı bitirdi. Pancar üretici, buğday üreticisi, sebze meyve üreticisi kan ağlıyor.

Sorun sadece tarımda mı? Bankalara ferdi kredi borcunu ödemeyenlerin sayısı bir ay içinde yüzde 6,4 artarak 35 bin 977’ye çıktı. Kredi kartı borcunu ödemeyenler ile gecikmeli ödeyenleri gösteren negatif nitelikli ferdi kredi ve kredi kartları sisteminde yer alan kişi sayısı, 2010 Nisan ayında, bir önceki aya göre yüzde 2 oranında yükselerek 99 bin 325’e yükseldi. Merkez Bankası verilerine göre, 2010 Mart ayında, kredi kartları borcunu ödememiş kişi sayısı 65 bin 597, ferdi kredi borcunu ödememiş kişi sayısı 31 bin 807, ferdi kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin toplamı da 97 bin 404 olmuştu. Bu arada, 2010 yılının dört ayında bir kişinin aylar itibarıyla bir kez sayılması durumunda ferdi kredi borcunu ödememiş kişi sayısı 126 bin 543, kredi kartları borcunu ödememiş kişi sayısı 217 bin 709, ferdi kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin toplamı 344 bin 252 olarak belirlendi.

Bugün ülkemizde 1.4 milyon kişi kart borçlusudur. Bir kişinin tüm yıllar içinde bir kez sayılması durumuna göre, 2005 yılından bu yana 646 bin 74 kişi ferdi kredi borcunu, 1 milyon 285 bin 179 kişi de kredi kartı borcunu ödemeyenlerden oluştu. Bir kişinin yıl içinde bir kez sayılması durumuna göre, 2005 yılından bu yana ferdi kredi ve kredi kartları borçlarını ödememiş kişilerin sayısı 2 milyon125 bin 731 olarak belirlendi. Bu kişilerin 692 bin 828’i ferdi kredi borcunu, 1 milyon 432 bin 903’ü de kredi kartları borcunu ödemeyenlerden oluşuyor.

Türk insanının gerçekten çok enteresan bir yapısı var. Bu yapının sosyolog ve psikologlar tarafından iyi tahlil edilmesi lazımdır. Şartlar ne olursa olsun Türk tüketicisi cep telefonundan vazgeçmiyor. Ekmek alacak parası bulunmayan fakirlerin dahi yüzde 91’inde cep telefonu bulunuyor. Uluslararası pazar araştırma şirketi Millward Brown tarafından gerçekleştirilen “Tüketim ve Satın Alma Eğilimleri Araştırması” na göre, Türkiye’de kadınların daha çok, ev ve kendi ihtiyaçları için satın aldıkları, erkeklerin ise yatırım ve teknoloji ürünlerinin alımında söz sahibi olduğu ortaya çıktı. Finansal durumlarda çıkan tüm olumsuz tabloya rağmen katılımcıların ortak olarak birleştiği ve her ne şartta olursa olsun satın aldığı ürün ise cep telefonu oldu.

Türk insanı cep telefonunu bir ev eşyası gibi görüyor. Araştırma sonuçları, hanelerde internet bağlantısı ve cep telefonu sahipliğinin yükselmekte olduğunu, ayrıca internet bağlantısı ve cep telefonunun artık standart ev eşyası olarak görüldüğünü belirledi. Araştırma, tüketim ve satın alma eğilimleri ile ilgili olarak İstanbul, İzmir, Ankara, Samsun, Konya, Adana ve Gaziantep’te yapıldı. Katılımcıların finansal durumlarının da sorgulandığı araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 25’i, ekonomik anlamda “iki yakasını bir araya zor getiriyor” ve gıda ürünleri almak için bile zorlanıyor. Sadece yüzde 7’lik bir kesim lüks tüketim ürünlerini satın almakta sıkıntı yaşamıyor. Yüzde 25 oranında katılımcı ise gıda ürünleri satın almak için bile yeterli maddi güce sahip olmadıklarını, yüzde 23’ü gerek gıda ürünleri, gerekse kıyafet alacak kadar maddi güçlerinin olduğunu belirtiyor.

Her gün televizyonlardaki PKK saldırıları sonucu şehit düşen Mehmetçiklerle ilgili haberler ile işsizlik ve yolsuzluklarla ilgili haberlerle vatandaşın psikolojisi bozuluyor. Bu çok ciddi bir sorundur. Yöneticilerimizin her platformda “Avrupa Birliği” vuvuzelasını kullanarak, halkın gerçek gündeminden uzak söylemleri halkı umutsuzluğa sürüklemektedir. Bu söylemler bir “vuvuzela işkencesi” haline gelmiştir. Türk çiftçisi, Türk esnafı ekonomik tedbirler alınırken, kendi derdine çare olacak tedbirler istiyor. Avrupa Birliği uyum yasalarına bağlı olarak alınan tedbirler devam ederse, bu halk daha uzun süre “vuvuzela işkencesi” çekecek demektir.

İSRAİL’E YÖN VEREN KABALA AKIMI - Fahrettin ALİŞAR

İSRAİL’E YÖN VEREN KABALA AKIMI

Fahrettin ALİŞAR

Bugünlerde siyasilerimizin dilinde bugünkü Tevrat’ta geçen “on emir” var. Sayın Başbakan’ın Tevrat’tan alıntı yaparak Siyonist İsrail’i suçlamasının ardından, muhalefet lideri de Tevrat’tan alıntı yaparak, konuyu iç siyasi tartışma ortamına çekti. Siyasilerimiz Tevrat’ta geçen “on emir” den alıntı yapmaya devam ediyorlar.

Siyasilerin iç tartışmalarına değinmek için bu konuyu açmadım. Değinmek istediğim konu; bugün Siyonist İsrail askerlerinin ve siyasetçilerinin davranışlarını “on emir” değil, “Kabala”dan mülhem Tevrat’taki bazı hükümler etkilemektedir.

Bugünkü Tevrat’tan mülhem “Kabala akımı”nın ana hükümleri aynen şöyledir:

“-Şimdi git. Onların her şeylerini tamamen yok et ve onları esirgeme; erkekten kadına, çocuktan emzikte olana kadar hepsini öldür!” (Tevrat, I.Samual Bölümü, 15/3).

“-Ve Tanrı’nı Rab onları senin önünde ele vereceği ve sen onları vuracağın zaman; onları tamamen yok edeceksin; onlarla ahdetmeyeceksin ve onlara acımayacaksın!” (Tevrat Tensiye Bölümü, 7/3)

“-Ve Rabbin sana teslim edeceği bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak!” (Tevrat, Tensiye Bölümü 7/16)

“-Et yiyin ve kan için. Yiğitlerin etini yiyeceksiniz ve dünya beylerinin kanını içeceksiniz. Sarhoş oluncaya kadar kan içeceksiniz!” (Tevrat, Hezekiel Bölümü 39/18-20)

“-Onları kasaplık koyunlar gibi ayır ve öldürme günü için onları hazırla!” (Tevrat, Yeremya Bölümü, 12/3)

Bugün İsrail askerlerinin hiçbir ahlaki ve insani sınır tanımayan saldırılarının ana nedeni bu sapık dini inançlarındandır. Filistinli çocukların kolunu taşlarla kıran, onları kendi vatanında esir tutan, işkence eden, onlara yardım götüren insanların kafasına beş mermi sıkan, camiyi, okulu bombalayan zihniyeti, bu sapık inanç üretmektedir.

Siyonist İsrail bir dünya sorunudur ama ondan daha büyük olan sorun, İsrailli asker ve siyasetçilere yön veren, sapık “Kabala akımı”dır.

Ülkemizde ve dünya, bu sapık inancın iç yüzü tartışılmamakta, “on emir” de yer alan süslü cümleler tartışılmaktadır. Tartışılanlar ne?

“-Put yapmayacaksın,

Öldürmeyeceksin,

Çalmayacaksın,

Yalancılık yapmayacaksın,

Komşunun malına tamah etmeyeceksin!”

Peki İsrail bu ilkelilere uyuyor mu? Kesinlikle hayır! Bu ilkelere uysalar; Filistinli çocukların kolunu taşlarla kırarlar mı? Onları kendi vatanında esir tutarlar mı? İşkence ederler mi? Onlara yardım götüren insanların kafasına beş mermi sıkarlar mı? Camiyi, okulu bombalar mı?

Öyle ise, bugün Siyonist İsrail’in askerine de siyasetçisine de yön veren, “Kabala”daki sapık inançtır. İsrailli asker ve siyasiler bu sapık inancın gereğini yerine getirmektedirler.

Dünyanın başına bela olan “Kabala”daki sapık inanç, artık bir “dünya sorunu” haline gelmiştir. Bu sorun halledilmeden, bir sonraki sorunları çözmeye çalışmak, buzun üzerine ev yapmaya benzer.

“ARZ-I MEV’UD”UN ÖNÜNE, GAZZE’DE SET ÇEKELİM. - Fahrettin ALİŞAR

“ARZ-I MEV’UD”UN ÖNÜNE, GAZZE’DE SET ÇEKELİM.

Fahrettin ALİŞAR

Gazze’ye yardım götüren gemiye, uluslar arası karasularda, Siyonist İsrail tarafından yapılan saldırının anlamı, başta Türkiye olmak üzere tüm dünyaya meydan okumadır. Özellikle Türkiye’ye gözdağı vermektir. Çünkü bu gemideki yardım gönüllülerinin başını Türkiye’nin çektiğini herkes biliyor.

Bizden görünen içimizdeki “Siyonist kalemler”, bu Siyonist saldırının etkisini zamana yaymak, kamuoyunun tepkisini aza indirmek için ustalıklı cümleler kurmaya gayret sarf ediyorlar. Canlı yayınlarda, insanların gözünün içine baka baka konuyu saptırıyorlar. Diyorlar ki: “İsrail yardım gemilerine karşı orantısız güç kullandı!” Onlara göre İsrail masum, Gazze’ye insani yardım götüren Melekler suçlu. Tam böyle diyemiyorlar ama bunu ima etmeye çalışıyorlar. Sanki gemidekiler çatışmak için oradalar ama güçleri sınırlı, İsrail de devlet gücü ile bu sınırlı sivil güce müdahale etti!

Daha önce Türk Büyükelçisini kendi oturduğu sandalyeden alçak bir sandalyeye oturtarak televizyonlara poz veren, “alçak Dany Ayalon” diyor ki; “Gemilerdekilerin saldırısına karşı biz de saldırıyla karşılık verdik!” Ardından da dünya televizyonlarına, silah diye geminin mutfağındaki bıçakları servis ediyor. Bu alçak; bu gemilerin Türkiye, Yunanistan ve İrlanda Gümrükleri’nde, oraya gitmeden önce didik didik arandığını bildiği halde, alçaklığının özelliğinden dolayı yalan söylüyor.

Siyonist İsrail’in bu son saldırısında da gördük ki; İslam Dünyası param parça! Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra, emperyalist güçlerin cetvelle sınırlarını çizdiği bu coğrafyanın hali içler acısı! Yeraltı zenginliklerini sömürmek için kabilelere bile devlet kurdurdukları devletlerden çıt yok. Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, Ürdün’den ses duydunuz mu? Amerikan güdümlü Mısır yönetiminden zoraki bir tünel serbestisi neyi hallediyor?

Türkiye’nin kuru gürültü tepkisi bile Gazze’li Müslümanları sokaklara dökmeye, ellerinde Türk Bayrakları dalgalandırmaya yetiyor. Oradaki Müslümanlar bunaldı. Bir çıkış noktası arıyor. Bu Müslümanların feryadı, emperyalist güçlerin maşası olan, altın kaplamalı köşklerinde, göbek kaşıyan kabile reislerinin umurunda mı?

Türkiye’nin tepkisine neden “kuru gürültü” diyorum? Bunu açıklamak zorundayım! İsrail 2007 yılının Eylül ayında, Türkiye’nin hava sahasını ihlal edip, Suriye’deki bazı tesisleri bombaladı. Bu olay çok ciddi olmasına rağmen, sessizce geçiştirildi.

İsrailli pilotlar yıllardır Konya’da uçuş eğitimi alıyorlar. İsrail Hava Kuvvetleri pilotları, omuzlarındaki İslam hilalini parçalayan kartal brövesi ile tatbikat yapıyorlar.

İsrail-Türkiye askeri tatbikatları hala Konya’da devam ediyor. Savunma sanayi anlaşmaları hala yürürlükte duruyor.

Bütün bunlar ortada dururken, yetkililerimizin çıkıp “tatbikatlar iptal edilecek, büyükelçi geri çekilecek, spor müsabakaları iptal edilecek” cümleleri kuru gürültüden başka bir şey değildir.

Türkiye, Cihan Devleti Osmanlı’nın mirasçısıdır. Köklü devlet geleneği ile büyük düşünmek zorundadır. Büyük devlet gibi davranmak mecburiyetindedir. Şayet uluslar arası karasularında, Siyonist İsrail gemisine tecavüz etmiş ise, bunun uluslar arası yasalarda bir karşılığı vardır. Bunun tedbirini alarak, yardım gönüllüsü meleklerin hiç olmazsa uluslar arası karasularda güvenliklerini sağlamalıydı. Anında cevap vermeliydi.

Elbette ki BM’leri toplantıya çağırıp kınama cezasını kabul ettirmesi, NATO’yu toplantıya çağırıp komisyon kurdurması, Dünya kamuoyundaki girişimleri tasvip edilecek girişimler ancak “büyük devlet” için yeterli değildir. Siyonist İsrail’e karşı uluslar arası hukuktan doğan hakkını mutlaka kullanmalıdır.

Unutmayalım! İsrail’in Arz-ı Mev’ud hırsının önüne Gazze’de set çekemezsek, yarın Türkiye’yi Şanlıurfa’da savunmak zorunda kalacağız! Bu coğrafyada yaşanan olaylar bunu açıkça gösteriyor.

FAHRETTİN ALİŞAR

FAHRETTİN ALİŞAR


1963 yılında Konya'nın Derbent İlçesi'nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Derbent ve Konya'da, yüksek öğrenimini G.Ü. Eğitim Fakültesi'nde tamamladı. A.Ü.de lisansüstü eğitimini (mastırını) bitirdi. Yüksek lisans tezini "Türk Memur Sendikacılığının Örgüt Yapısı ve Model Yaklaşımı" konusunda hazırladı.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde 17 yıl öğretmenlik ve idarecilikten sonra, Başbakanlık Müşavirliği görevine atandı. 3 yıl Devlet Bakanı Danışmanı olarak görev yaptı. Daha sonra Başbakanlık ÖZİ'ye uzman olarak atandı. Halen bu görevine devam etmektedir.
Mersin'de görev yaptığı yıllar; İçel halk kültürünün araştırılması ve yazılı hale getirilmesi amacıyla, bölgede derleme çalışmaları yaptı. Derlemelerini İçel Kültürü Dergisi, Erciyes Dergisi, Güneyde Kültür Dergisi, Millî Kültür Dergisi ve Millî Folklor Dergisi'nde yayınladı.

10 yıl süreyle Mersin'de, İçel Kültürü Dergisi'nin çıkarılmasına katkıda bulundu.
TRT GAP Televizyonu'na, KKTC Çocuk Oyunları ve İçel Çocuk Oyunları'nı hazırladı ve bu programların danışmanlığını yaptı.
Birçok dergi, bülten ve gazetede; halk bilimi, eğitim ve kamu sendikacılığı konularında araştırma ve makaleleri yayınlandı. Yine birçok yerel ve genel televizyonda bu konularda televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı.
Ahmet Yesevi Üniversitesi Ankara temsilcisidir.
Türkiye Yazarlar Birliği, İLESAM ve Türk Folklor Araştırmaları Kurumu üyesidir.

YAYINLANMIŞ ESERLERİ

· İçel Çocuk Folkloru
· KKTC Çocuk Folkloru
· DERBENT
· ÇİĞİL TÜRKLERİ ve AŞAĞIÇİĞİL
· Nefsimize Zor Gelen Yazılar
· Kamuda Görevde Yükselme Kitabı (GYS)
· Konya Çanakkale Şehitlerimiz
· Derbentli Şehitlerimiz

YAYINA HAZIR ESERLERİ

·Konya Yer Adları, Yerleşik Bulunan Oymak, Cemaat ve Aşiretler
·Türk Memur Sendikacılığının Örgüt Yapısı ve Model Yaklaşımı (Tez Konusu)

falisar@mynet.com