SÖNÜK, SİLİK VE SUSKUN KALMA, SÜPÜRÜLMEDEN, SEN SÜPÜR!
Fahrettin ALİŞAR
falisar@mynet.com
Gandi’nin yaşam felsefesini oluşturan düşünceleri; kim ne derse desin, günümüze ışık tutacak niteliktedir.
Gandi’nin yaşam felsefesi yedi maddeden oluşur, bunlar:
1.İlkesiz siyaset,
2.Emeksiz zenginlik,
3.Vicdansız haz,
4.Niteliksiz bilgi,
5.Ahlaksız ticaret,
6.İnsanlık yararına olmayan bilim,
7.Çilesiz inanç.
Bunların her biri için ayrı ayrı kitap yazılabilir. Aslında bu ilkeler; dini ve ahlaki metinlerin hemen hemen hepsinin içinde vardır.
Bugün dünyadaki pek çok insan, yedikleri yemeği kazanmadıklarını fark etmiyor ve vermeden alıyor. Biri kazandığından daha çok tüketiyor ve bir başkasının açlık çekmesine neden oluyor. Bu çarpık sistem maalesef ülkemize de sıçramış durumda. Hem de son yıllarda artarak devam ediyor.
Yine bugün ülkemizde; ahlaki, insanı ve manevi bir kriz yaşanmaktadır.
Ülkemizde “ilkeli siyaset” yapan kaç tane politikacı vardır? İlkeli siyaset bir yana; birçokları siyaseti sebepsiz zenginleşme ve yolsuzluk aracı olarak yapmaktadır.
Bugün bilimin insanlık yararına kullanılması ilkesi de, kişisel çıkarlar için kullanmak ilkesiyle adeta yer değiştirmiş durumdadır. Son zamanlarda profesör kariyerli birçok çete mensubunun türemesi bunun açık bir ispatı değil midir?
Yaşanan olaylardan; vicdansız hazzın ne denli yaygınlaştığını, ahlaksız ticaretin kanser gibi bütün toplumu nasıl sardığını açıkça görebiliyoruz.
Gandi’nin yaşam felsefesi dışında, bu ülkeyi bekleyen en büyük tehlike; “suskun ve sessiz adam psikolojisi”nin, toplumda yaygınlaşmasıdır.
Etliye sütlüye karışmayan, neme lazımcı, suya sabuna dokunmayan insan tiplerinin yaygınlaşması, ülkemizin önündeki en büyük barikattır. Bu tipler; olayları yönlendirecek biçimdeki söz ve eylemlerden özenle kaçınırlar. Risk almak, gözü karalık ve dobralık bu tür insanların lügatinde yoktur. Bütün güçlerini bir biçimde ele geçirdikleri makamlarından alırlar. Ülkenin sorunları karşısında ölüm sissizliğine bürünürler. Makamlarının tehdit altında olduğunu hissettiklerinde hemen tavır değiştirirler. Makamlarını muhafaza etmek için, akla hayale gelmeyen yalan, entrika, komplo, ayak oyunu ve manevralar sergilerler. Bu insanlar; idealleri ve eserleri ile değil, entrikalarıyla anılırlar.
Bu tür davranışların elbette ki tarihi ve felsefi kökü vardır. M.Ö.600 yıl önce, Lao Tzeu; bu tür insanlarla ilgili olarak “Hiçbir Şey Yapmazlığın Mutlu Sonuçları” adını verdiği bir strateji geliştirmiştir. Tzeu’ya göre, bilgelerin politikası; insanların kafalarını boşaltmak, karınlarını doldurmak, iş yapma güçlerini yumuşatmak, kemiklerini sertleştirmektir. Onların bütün özendikleri, halkı bilgisizlik ve uyuşukluk içinde tutarlar.
Tzeu’nun stratejisine göre, bilgelerin yaptığı, akıllı kişileri iş görmekten çektirmektir. Çünkü bir şey yapmazlıkla düzelmeyecek şey yoktur.
Sönük, suskun ve silik karakter psikolojisine sahip kişilerin çoğunlukta olduğu ülkeler, dışardan yönlendirilmeye ve yönetilmeye mahkumdur.
Bugün Türkiye’nin önünü “Hiçbir Şey Yapmazlığın Mutlu Sonuçları” stratejisini kendisine rehber edinen, sözüm’ona bilge kişiler tıkamaktadır. Tabii bunu; yaygınlaştırdıkları, sönük, suskun ve silik insan tipleri sayesinde başarmaktadırlar. Suskun ve sessiz adam psikolojisine sahip silikler yüzünden; koskoca Cihan Devleti Osmanlı’nın mirasçısı bir ülke, AB(D) kaptanları tarafından yönlendirilmeye mahkum edilmiştir.
Asıl sorun bunların varlığı ve çoğunluğu değil, her yeri kuşatmış olmalarıdır.
“Ben sönük, silik, suskun değilim!” diyorsanız; 29 Mart sabahı elinize aldığınız süpürge ile “Hiçbir Şey Yapmazlığın Mutlu Sonuçları”nı kendisine rehber edinenleri; AB(D) çöplüğüne süpürün! Siz süpürmezseniz, onların istediği yöne süpürülmeye razı olun!