ÖTEKİLEŞTİRİCİ SİYASET
Fahrettin ALİŞAR
falisar@mynet.com
Türkiye seçim atmosferine girdi gireli, herkesin başka yöne baktığı bir ülke haline getirildi. Bu ülke insanları birbirinden kuşku duymaya ve birbirinin acısıyla ilgilenmemeye başladı. Farklı düşünen her insana; düşman gözüyle bakılmaya, düşman muamelesi yapılmaya başlanıldı.
Yönetici konumunda olanlar; Türkiye’yi hiçbir ortak yanı olmayan insanların zorla bir araya getirildiği bir toplama kampı olarak görüyor. Ağızlarına doladıkları; “farklılıklarımız zenginliğimizdir!” lafı, toplumumuza hiç uymadığı halde, sanki bir atasözüne dönüştürüldü. Ne farklılığı bu! Kitabımız aynı, Peygamberimiz aynı! Kültürümüz aynı! Tarihimiz aynı!
Herkes farklılığına imtiyaz sağlama telaşı içine girince de benzerliklerin müşterisi iyice azınlığa dönüştü.
Öyle bir noktaya geldik ki, ortak yanlarımızdan bahsetmek bile bir tür suç haline geldi. Dini, milli, tarihi, hukuki ve siyası hemen her alanda yandaşlar ve karşıtlar türetildi. Bizden olanlar ve karşıt olanlar, her yerde temel referans alanı olarak kullanılmaya başlandı. Herkes birbirini suçlu ve gayrimeşru ilan etme telaşı içine düştü. Toplum yarılmış durumda. İnsanlar karşıtları tarafından gördüğü, okuduğu, gezdiği, inandığı, sevdiği, nefret ettiği, giydiği, içtiği her şeyden sorumlu tutuluyor.
Biz bu fotoğrafı daha çok gördük. En barizini 12 Eylül öncesinde gördük. Dönemin sosyal, siyasal ve ideolojik manzarasını çıplak gözle izledik. Kardeşin kardeşe nasıl vurdurulduğunu, herkesin dünyaya ve eşyaya nasıl kendi anlamlarını verdiğini gördük. Kot pantolon, uzun saç, kumaş pantolon, sarkık bıyık, “birinci sigarası”, “maltepe sigarası”nın birer ideolojik simge yapıldığına şahit olduk. İşgal edilmiş fabrikaları, kurtarılmış bölgeleri, girilmez mahalleleri ve çıkılmaz sokakları birer birer ezberledik.
Malatya’yı, Çorum’u, Maraş’ı, Sivas’ı kana bulayan gizli eli göremedik ama, kardeş kanını ibretle izledik. Hikayenin sonunun ne denli acıklı bittiğine şahit olduk.
O günlerin bize ders olmadığını, bugünün fotoğrafına bakarak söyleyebiliyoruz! Türkiye’de bugün de taraftarlara, yandaşlara, etnisitelere, mezheplere, bölgelere yönelik ötekileştirici siyaset, alabildiğine devam ediyor. Değerleri bölmek, kavramları karıştırmak, kimlik kavgaları üretmek, tarihi inkar, siyasi bir araç olarak kullanılır hale geldi. Ötekileştirici siyaset sayesinde; toplum bölünüyor, karşıtlık derinleştiriliyor, kamplaştırma üretiliyor. Siyaset sorun çözmek değil, sorun oluşturma aracı olarak kullanılıyor. Birliğe, bütünlüğe, beraberliğe, ortak yanlara ve değerlere vurgu yapan siyasetçilere rağbet yok denecek kadar az. Acı ama gerçek bu! Siyaset; ayrıştırma, ötekileştirme ve başkalaştırma temeli üzerinden yürütülüyor.
Türk toplumu bugün; fiziki anlamda birbirine yakın ve iç içe yaşıyor. Ancak zihni ve ahlaki olarak ayrışmış durumda. Bu durum; ülkedeki sosyal ve siyasal zeminin giderek “ötekileştirilmiş” bir zemine kaydığının açık bir fotoğrafı!
Milli kimliğine bağlı, dinini, tarihini bilen bir siyasetçinin; hırsına yenik düşerek, bu ülkeyi hırslarının aracı haline getirmesi mümkün mü? Ötekileştirici bir siyaset adamı olması mümkün mü?
Ülkenin bu hale gelmesinde; “ötekileştirici siyaset” izleyen siyasiler kadar, meydanı doldurup bu siyasilere alkış tutan ve destek veren seçmenin de sorumluluğu yok mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder