TESLİMİYET VE TAVİZİN GELECEĞİ YOKTUR.
Fahrettin ALİŞAR
Yavru Vatan Kıbrıs’ın Kuzeyi; Türkçe-İngilizce karışımı, turuncuya bezenmiş pankartlarla süslendi. Pankartlardaki ortak slogan; “Yes be Annem”den başka bir şey değildi!
Yes be Annem pankartını yazanlar da, taşıyanlar da; “Soros-AB Fonları”ndan besleniyordu. Kampanya müthişti. Adeta Rumlara; “AB karşılığında, devletimizden vaz geçmeye hazırız. Ne isterseniz vereceğiz. Bizim sizden ayrılma diye bir niyetimiz yoktur. Sizsiz yapamayız. Aramızdaki köprüleri yıkacağız. Ne yapıp, ne edip bizi AB’ye alın!” diye yalvarıldı.
Soros-AB fonlarından beslenenlerin kampanyası başarıya ulaştı. Annan Planı % 65 ile kabul edildi. AB kara sevdalısı CTP’nin eli iyice güçlendirildi. Yılan gibi kıvrak Talat Cumhurbaşkanı, Soyer de Başbakan oldu. Barışın(!) önündeki adam olarak ilan edilen Denktaş, emekli edildi. Neredeyse hain ilan edilmekten kurtuldu.
Artık 40 yıldır çözülmeyen “Kıbrıs sorunu” çözülüverecekti. Halkını aydınlatmaya çalışanlar “çözümsüzlüğü çözüm olarak görenler” olarak sınıflandırılıverdi.
Ancak ters giden bir olay vardı. O da Türkler ezici bir çoğunlukla, “Yes be Annem” sloganıyla “evet” derken, Rumlar ezici bir çoğunlukla “hayır” deyivermişti. Çünkü Rumlar; adeta Annan Planı ile altın tepsi içinde kendilerine sunulan Kuzey Kıbrıs ile birlikte Türkiye’nin de siyaseten teslim olmasını bekliyorlardı.
Ardından AB’den koro halinde sesler yükseldi:
-Kıbrıs’ı tanı, sınırlarını aç, askerlerini çek!
İçimizdeki “ver kurtulcular” çok düşündüler. Acaba bir kısmını yapsak mı? Bunlara inansak mı?
Dayatmalara karşı “ver kurtul” ile Kıbrıs’tan kurtulmanın mümkün olmadığını ancak yaşayarak öğrenmeye başladılar.
Bizi “çözümsüzlüğü çözüm olarak görenler” sınıfına yerleştirenlerin, bunun böyle olmadığını ancak zaman içinde anlamaya çalışmaları, Türkiye’ye çok zaman kaybettirdi.
Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız! Kıbrıs, Türkiye’nin siyasi bir laboratuarıdır. Kıbrıs ile Türkiye sadece siyasi değil, her anlamda organik bir bütündür.
Kıbrıs’ta Derviş EROĞLU’nun UBP’si birinci parti olarak seçimden çıkmıştır. Kıbrıs’ta kaybeden CTP değil, “Soros-AB Fonları” ile beslenenlerdir. AB kara sevdalılarıdır.
Kıbrıs Türk halkı; bütün yönlendirme ve baskılara rağmen, CTP’nin kendisini barışa değil, teslimiyete götürdüğünü kavramıştır. Kıbrıs, AB’ye teslimiyeti esas alan bir iktidardan kurtulmuştur. Nitekim Derviş Eroğlu; “Sadece Rumların değil, Kıbrıs Türk halkının da isteklerinin olmasıyla bir anlaşma olabileceğini” yüksek sesle haykırmıştır.
Kıbrıs Türk halkı bu seçimlerde; Rumların isteklerine uyma ve AB’nin teslimiyet şartlarını yerine getirme yerine, önceliği kendi kimliğine verilmesini istemiştir.
Türk Milleti her yerde aynıdır. Kritik noktalarda, milli çıkarlarını savunanları, eninde sonunda başka Milletlerin çıkarlarının peşinde sürüklenenlere tercih etmiştir. Tarih bunun örnekleri ile doludur.
Özellikle yöneticilerimiz şunu iyice öğrenmelidirler! “Teslimiyet ve tavizin hem asaleti, hem de geleceği yoktur!”
Teslimiyet ve taviz üzerine politika yürütenlerin sonu görünmektedir. Türkiye’deki esas sorun; seçmene zamanı gelmiş bir fikre sahip olduğunu gösterebilme sorunudur.
Bunu gösterebilmek, elbetti maddi ve manevi bedel ister. AB(D) güdümlü yazılı ve görüntülü medyasıyla mücadele ister.
Yarınlar; teslimiyet ve tavizin, asaleti ve geleceği olmadığını görenlerin olacaktır. İnşallah o günler yakındır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder