YÜZÜMÜZÜ GÜNEŞE ÇEVİRDİKÇE, GÖLGE GÖRMEYİZ. - Fahrettin ALİŞAR

YÜZÜMÜZÜ GÜNEŞE ÇEVİRDİKÇE, GÖLGE GÖRMEYİZ.
Fahrettin ALİŞAR

İnsan olarak her zaman sakin bir liman ararız. Sakin bir liman yerine, gemilerimizi fırtınalara karşı donatmayı, fırtınaya karşı tedbir almayı, birinci önceliklerimiz arasına nedense almayız!

Çevremdeki bazı insanların, karamsar tablolarla kendini ve çevresini boğduğunu gördükçe içim kararır!

İyimser olmak, geleceğe umutla bakmak önemlidir. Olaylara böyle bakan insanlar ve toplumlar, her zaman bir adım öndedir. Karamsarlık edebiyatı ile geleceğimizi karartmanın kime ne faydası vardır.

Olağanüstü olaylar karşısında bile, soğukkanlı olmak, gelecek ile ilgili umudumuzu yitirmemek, inancımızın gereği değil midir? İnançlı insan, umutlu ve iyimser insandır.

İstediğiniz bir örnek olmayacak ama size Fransa’da yaşanan bir olaydan bahsetmek istiyorum! Çünkü okuduğum zaman çok etkilendim. Hıristiyan bir kadında bulunan inanca bakın!

Fransa'da dokuz yaşında bir kız çocuğu, tek kişilik uçağı ile o yaşta birinin yaptığı, en uzun uçuşu gerçekleştirmeye çalışır. O yaşta tek başına uçak kullanmayı hem de uzun mesafeli uçuşu öğrenir. Kendisini rekora taşıyacak uçuşa başlar. Bir müddet güzel uçtuktan sonra, uçak büyük bir gürültüyle yere çakılır. Tabii ki küçük kız hayatını kaybeder. Ertesi gün cenaze töreninde herkes küçük kızın annesini izler. Son derece yıkılmış olacağı zannedilen anne, gayet metin bir tavırla “neler hissettiği” sorusuna şu cevabı verir:

"-Ben böyle bir insanla dokuz yılımı geçirdiğim için Tanrı'ya şükrediyorum."

Böylesi bir felaket karşısında bile olumlu bir duygu içinde olmayı başarmış bir insan, üstelik bir anne! Dokuz yaşında kızını kaybetmiş bir anne! Sarf ettiği cümlenin sonunda da kendi inandığı “Tanrısı” var!

Bir başka örnek ile devam etmek istiyorum. Anlatacağım olay; bir trafik kazasında sekiz yaşında oğlunu ve beş yaşındaki kızını kaybetmiş, karısı ağır yaralı bir eğitimcinin hikâyesi! Ne büyük bir trajedi! Adam komada altmış gün kalmış olan karısına, çocuklarının öldüğünü söylememiş. Bu olaydan sonra şöyle düşünmüş:

"-Kızımı uzak bir ülkeye gelin, oğlumu uzun süreli askerlik görevine gönderdiğimi varsayarak, Allah bizi diğer tarafta birleştirsin diye dua ettim. Eşim hastaydı ve ona destek olmak bana düşüyordu. Eğer ben çocuklarımın ölümünden dolayı kendimi hayattan soyutlamış olsaydım, ne eşim hayatta kalabilirdi, ne bu olaydan sonra çocuklarımız olabilirdi, ne de ben mesleğime devam edebilirdim."

Bu da muazzam dersler çıkarılacak gerçek bir hikâye! Bir eğitimcinin gerçek hikâyesi!

Yanlış anlaşılmasın! İyimser olmak, sorunları örtbas etmek değildir. Aksine iyimser bunun farkındadır. Ancak sorunlar karşısında bocalamaz. Kısmi çözüm aramaya önem verir. Kesin çözüm uzak görünse de, probleme bir yerinden dalar ve ilerlemeye çalışır.

Hayat hızla akıyor. Hiçbir sorun, insanın kendisinden daha önemli ve öncelikli değildir. Sorunlardan korkanlar, beklentilerini çok yüksek tutanlar, ama beklentilerin karşılanmasında paralel davranışı gösteremeyenler, sorunların arasında ezilir giderler. Ömrünü ahlarla, vahlarla geçiren, doğan her günü büyük bir sorunun habercisi olarak görenlerin kendi hayatlarına ve toplumsal sisteme katabilecekleri bir değer olmayacağı ortadadır.

Sorunlar çözülmek için vardır. Teslim olmak, görmezden gelmek, arkasından dolaşmak, sorunları bertaraf etmeyecektir. Normal ve olağan zamanlar değil, olağanüstü zamanlar bizim ne olduğumuzu ortaya çıkarırlar. Kim olduğumuz, sorunlara yaklaşımımızda hemen görünür. Marifet sorun çıkmamak için uğraşmak değil, çıkan sorunu çözmekte yatmaktadır. Bu nedenle güçlü bir ruha ve zihne çok ihtiyaç vardır. Sorunlarla başa çıkmada iyimser bir bakış açısı insanın elindeki en önemli kozdur. Montaigne'nin dediği gibi; gülün dikenli olduğuna yerineceğimize, dikenler içinde güller açtığı için sevinelim!

Unutmayalım! Yüzümüzü güneşe çevirdikçe gölge görmeyiz!
Not: Yarın Kurban Bayramı. Bayramınızı dayanışma ruhu ile idrak etmenizi, daima iyimser olmanızı, yüzünüzü daima güneşe çevirmenizi dilerim. Hayırlı Bayramlar. F.A.

Hiç yorum yok:

FAHRETTİN ALİŞAR

FAHRETTİN ALİŞAR


1963 yılında Konya'nın Derbent İlçesi'nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Derbent ve Konya'da, yüksek öğrenimini G.Ü. Eğitim Fakültesi'nde tamamladı. A.Ü.de lisansüstü eğitimini (mastırını) bitirdi. Yüksek lisans tezini "Türk Memur Sendikacılığının Örgüt Yapısı ve Model Yaklaşımı" konusunda hazırladı.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde 17 yıl öğretmenlik ve idarecilikten sonra, Başbakanlık Müşavirliği görevine atandı. 3 yıl Devlet Bakanı Danışmanı olarak görev yaptı. Daha sonra Başbakanlık ÖZİ'ye uzman olarak atandı. Halen bu görevine devam etmektedir.
Mersin'de görev yaptığı yıllar; İçel halk kültürünün araştırılması ve yazılı hale getirilmesi amacıyla, bölgede derleme çalışmaları yaptı. Derlemelerini İçel Kültürü Dergisi, Erciyes Dergisi, Güneyde Kültür Dergisi, Millî Kültür Dergisi ve Millî Folklor Dergisi'nde yayınladı.

10 yıl süreyle Mersin'de, İçel Kültürü Dergisi'nin çıkarılmasına katkıda bulundu.
TRT GAP Televizyonu'na, KKTC Çocuk Oyunları ve İçel Çocuk Oyunları'nı hazırladı ve bu programların danışmanlığını yaptı.
Birçok dergi, bülten ve gazetede; halk bilimi, eğitim ve kamu sendikacılığı konularında araştırma ve makaleleri yayınlandı. Yine birçok yerel ve genel televizyonda bu konularda televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı.
Ahmet Yesevi Üniversitesi Ankara temsilcisidir.
Türkiye Yazarlar Birliği, İLESAM ve Türk Folklor Araştırmaları Kurumu üyesidir.

YAYINLANMIŞ ESERLERİ

· İçel Çocuk Folkloru
· KKTC Çocuk Folkloru
· DERBENT
· ÇİĞİL TÜRKLERİ ve AŞAĞIÇİĞİL
· Nefsimize Zor Gelen Yazılar
· Kamuda Görevde Yükselme Kitabı (GYS)
· Konya Çanakkale Şehitlerimiz
· Derbentli Şehitlerimiz

YAYINA HAZIR ESERLERİ

·Konya Yer Adları, Yerleşik Bulunan Oymak, Cemaat ve Aşiretler
·Türk Memur Sendikacılığının Örgüt Yapısı ve Model Yaklaşımı (Tez Konusu)

falisar@mynet.com