ANZAKLAR ÇANAKKALE’YE GELİYORSA,

ANZAKLAR ÇANAKKALE’YE GELİYORSA,
BİZ DE VİYANA’YA GİDELİM.

Fahrettin ALİŞAR
falisar@mynet.com

Duygusal bir insan için Çanakkale’yi yazmak çok zordur. Yazdığım hiçbir yazı, hiçbir kitap beni bu kadar derinden etkilemez. Çünkü Çanakkale’yi yazarken ruh dünyamda o kadar derin akisler ve depremler meydana gelir ki; çoğu konuları tüylerim ürpererek ve gözyaşlarıma hakîm olamayarak yazarım.
Beni bu kadar duygulandıran; o dev düşman güçlerine Çanakkale’de geçit vermeyen, şanlı Mehmetçiğin yüksek ruhu, imanı, azmi ve vatan sevgisinden başka bir şey değil.
Çanakkale Zaferi’nin madde ile değil, mana ile kazanıldığına dair elimizde sayısız belge ve bulgu olduğu bir gerçek.
Bu hafta “mana”nın “madde”yi delik-deşik ettiği Çanakkale’de idim. Çanakkale Savaşları’nın cereyan ettiği yerleri, 4 ncü kez ziyaret ettim. Bu son gidişimde de ruh dünyam; derin akisler ve depremler yaşadı. Zaman zaman gözyaşlarımı tutamadım.
Sabah namazından sonra Lapseki’den deniz yoluyla Gelibolu’ya geçerek, Eceabat’a ulaştık. Sırasıyla; Kilitbahir, Havuzlar Şehitliği, Soğanlıdere Şehitliği, Behramlı Köyü, Şahindere Şehitliği, Kerevizdere, Alçıtepe, Kanlıdere, Seddülbahir, Fransız Mezarlığı, Sargıyeri Şehitliği, Son Ok Şehitliği, Mehmetçiğe Saygı Anıtı, Kanlısırt, Kemalyeri, Yzb. Hüseyin Avni Bey Şehitliği, 57. Alay Şehitliği, Bombasırtı, Conkbayırı ve Büyük Anafarta Köyü’nü ziyaret ettik.
Çimenlik Kaleleri, Kilit Bahir Kaleleri, Namaz Gah Tabyası, Koca Seyit Anıtı, Rumeli Mecidiye Tabyası, Sargı Yeri Şehitliği, Yahya Çavuş ve Ertuğrul Tabyası, 57. Alay Şehitliği, Conk Bayırı, Türk Siperleri kısacası bu yarımada, “toprak” diye basılacak yerler değil. Toprağı karıştırdığınız zaman, atalarımızın kemiklerini hemencik görebileceğiniz yerler. Bazen bir mermi kovanı, bazen bir şarapnel parçası, bazen de bir çakı bıçağının çıktığı yerler.
Her gidişimde hüngür hüngür ağladığım, özellikle Sargı Yeri Şehitliği ve 57. Alay Şehitliği, ruh dünyamda derin akisler ve depremler oluşturur. Bu gidişimde de öyle oldu.
Nasıl ağlamayayım? Sargı Yeri Şehitliği’ni her görüşümde oranın; cephe gerisinde, derme çapma bir çadırın sahra olarak kurulduğu, cephede savaşan Mehmetçik kalmadığı için, ağır yaralıların bir kenara bırakılıp, hafif yaralıların öne alınıp tedavi edildiği ve cepheye gönderildiği yer.
Ya Bombasırtı’ndaki 57. Alay! Hücum emriyle birlikte, en alt erinden, en üst komutanı na kadar şehit olan, sancağı düşmana teslim edilmeyerek, bir ağaç dalına asılan, geri dönmeyi düşünmeyerek “şehitlik mertebesine” ulaşan Alay! Hepsinin ruhu şad olsun.
Çanakkale Abidesi’nin yanında bulunan “Meçhul Asker Anıtı”na her varışımda, Vahşi Batı’nın insana bakışı görürüm. Çünkü bu anıt; Çanakkale Savaşları’nda, İngiliz ve Avustralya askerlerinin, Müslüman Türk Mehmetçiği’nin kafasını keserek ülkelerine götürüp bir müzeye sergiledikleri, 88 yıl sonra Ülkemize getirilerek buraya gömülüp abideleştirilmiş bir yer. İşte “Vahşi Batı!” dediğim bundan.
Şu “Anzak Koyu” ismini koyanlara, her Çanakkale’ye gidişimde beddua ediyorum. Anzak, Fransız, İngiliz, Zellanda ismini taşıyan abidelere, “dostluk” ve “kardeşlik” kılıfı ile müsaade edenlere de binlerce beddua gönderiyorum.
Çünkü Çanakkale; İngiliz ve İngilizler adına Müslüman Türk Vatanı’na saldıran Avustralyalı, Yeni Zelandalı, Kanadalı, Yahudi ve Fransızların, kimyasal silâh dahil orantısız güç kullanılarak, en seçkin Türk evlâtlarının “şehit” edildiği yerdir.
Bu Anzak İngiliz uşaklarının, her yıl Çanakkale’de yaptıkları rezaletlere değinmeden geçeyemeceğim.
Adamlar binlerce kilometre öteden gelmiş, İngilizler adına onbinlerce Türk evladının kanına girmiş, yetmemiş, o gün bugündür her yıl aynı günlerde, tıpkı o günkü gibi bu topraklara yeniden ayak basıp, şarap dolu mide, Haç ve ayinlerle Çanakkale’ye yeniden “saldırıyorlar”. Bunda ne var canım? Diyenler, hain değilse ihanet içerisindedirler.
Müslüman Türk’ün Çanakkale Zaferi, nasıl oluyor da, her yıl Türk’ün düşmanları tarafından, şehit kemikleri üzerinde sarhoş ağızlardan dökülen Haçlı dualarıyla anılıyor? Herkes başını iki elinin arasına alsın ve düşünsün! Binlerce kilometre öteden atalarının izini sürerek Çanakkale’ye gelen ve yediği Türk şamarını hatırlayan bir Haçlı, ülkesine “dost” olarak mı, yoksa “kin” tohumları ile mi dönecektir? Tabiiki “kin” tohumları ile.
İngiliz, Fransız, Yahudi, Kanadalı, Yeni Zelandalı’ların yerli işbirlikçilerine bir soru sormak istiyorum?
Bizim atalarımız 27 Eylül 1529 yılında Viyana’yı kuşattı. Savaştı, başaramadı. Daha sonra 6 Ağustos 1683 yılında ikinci kez kuşattı, başaramadı ve döndü. Biz Türkler her yıl “Viyana Kuşatması” için o topraklara gidip, törenler düzenlesek, çalınan mehter ve okunan Kur’anlar eşliğinde, Viyana’yı temsili olarak, her yıl yeniden kuşatsak, bu Avrupalılar buna ne derler acaba?
Yerli işbirlikçilerin cevabını belli. Çünkü bunlar; Gaziantep’in, Şanlıurfa’nın, Kahramanmaraş’ın kurtuluş yıldönümü törenlerinden rahatsız oluyorlar. Bakın 4 Mart 2008 günü, (ismini de vermek istiyorum) Hürriyet Gazetesi; bu kutlamalarla ilgili bir manşet attı: “Bu Çağda Bu Kafa” diye. Ve devam etti; “AB sürecinde bu tür kutlamalar, toplumlar arasında kaynaşmaya değil, kutuplaşmaya sebep oluyor!”
Yani ben, bunları bu topraklardan defettiğim günü kutlamayacağım ama, bu vahşi emperyalist cellatlar, beni katlettiği günü kutlayacaklar!
Halkımızın gerçek temsilcisi, millî düşünen, millî yazan aydınlarımıza seslenmek istiyorum! Haydin bir kampanya başlatalım!
Her yıl 6 Ağustos günü Viyana’ya gidelim. Şehit olan atalarımız için mehterle ve okunan Kur’an eşliğinde, “temsili Viyana’yı kuşatalım!”
Emperyalist güçler ve yerli işbirlikçilerine rağmen, bunu yapmaya cesareti olanlar “saf” tutsun!

Hiç yorum yok:

FAHRETTİN ALİŞAR

FAHRETTİN ALİŞAR


1963 yılında Konya'nın Derbent İlçesi'nde doğdu. İlk ve orta öğrenimini Derbent ve Konya'da, yüksek öğrenimini G.Ü. Eğitim Fakültesi'nde tamamladı. A.Ü.de lisansüstü eğitimini (mastırını) bitirdi. Yüksek lisans tezini "Türk Memur Sendikacılığının Örgüt Yapısı ve Model Yaklaşımı" konusunda hazırladı.
Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde 17 yıl öğretmenlik ve idarecilikten sonra, Başbakanlık Müşavirliği görevine atandı. 3 yıl Devlet Bakanı Danışmanı olarak görev yaptı. Daha sonra Başbakanlık ÖZİ'ye uzman olarak atandı. Halen bu görevine devam etmektedir.
Mersin'de görev yaptığı yıllar; İçel halk kültürünün araştırılması ve yazılı hale getirilmesi amacıyla, bölgede derleme çalışmaları yaptı. Derlemelerini İçel Kültürü Dergisi, Erciyes Dergisi, Güneyde Kültür Dergisi, Millî Kültür Dergisi ve Millî Folklor Dergisi'nde yayınladı.

10 yıl süreyle Mersin'de, İçel Kültürü Dergisi'nin çıkarılmasına katkıda bulundu.
TRT GAP Televizyonu'na, KKTC Çocuk Oyunları ve İçel Çocuk Oyunları'nı hazırladı ve bu programların danışmanlığını yaptı.
Birçok dergi, bülten ve gazetede; halk bilimi, eğitim ve kamu sendikacılığı konularında araştırma ve makaleleri yayınlandı. Yine birçok yerel ve genel televizyonda bu konularda televizyon programlarına konuşmacı olarak katıldı.
Ahmet Yesevi Üniversitesi Ankara temsilcisidir.
Türkiye Yazarlar Birliği, İLESAM ve Türk Folklor Araştırmaları Kurumu üyesidir.

YAYINLANMIŞ ESERLERİ

· İçel Çocuk Folkloru
· KKTC Çocuk Folkloru
· DERBENT
· ÇİĞİL TÜRKLERİ ve AŞAĞIÇİĞİL
· Nefsimize Zor Gelen Yazılar
· Kamuda Görevde Yükselme Kitabı (GYS)
· Konya Çanakkale Şehitlerimiz
· Derbentli Şehitlerimiz

YAYINA HAZIR ESERLERİ

·Konya Yer Adları, Yerleşik Bulunan Oymak, Cemaat ve Aşiretler
·Türk Memur Sendikacılığının Örgüt Yapısı ve Model Yaklaşımı (Tez Konusu)

falisar@mynet.com