MEHMETÇİĞİ VURAN “AB(D)-İSRAİL İTTİFAKI”DIR.
Fahrettin ALİŞAR
falisar@mynet.com
Türkiye’nin Batı’ya bağlanma süreci, Atatürk’ün ölümünden sonra başladı. 12 Mayıs 1939’da İngiltere ve Fransa ile “1939 Üçlü İttifak Anlaşması” imzalandı. Bu anlaşmanın ardından Türkiye; toplumsal düzeni, siyasi işleyişi ve ekonomik gereksinmelerinin tersine, ABD’nin istediği doğrultuda, “çok partili düzene geçiş” dayatmasına boyun eğdi. (Demokrasilerde elbetteki “çok partililik” önemli ama, bunu ABD istiyor diye, onun istediği şekilde, O’nun alt yapısını hazırladığı parti ve siyasiler ön plâna çıkartılarak yapıldı.)
Bu tarihten sonra, Türkiye’yi AB(D) sömürüsüne adım adım götüren imzalar:
• 24 Ekim 1945’te kurulan “Birleşmiş Milletler”e,
• 14 Şubat 1947’de Dünya Bankasına,
• 11 Mart 1947’de IMF’ye,
• 22 Nisan 1947’de Truman Doktrini’ne,
• 4 Temmuz 1948’de Marshal Planı’na,
• 18 Şubat 1952’de NATO’ya,
• 14 Aralık 1960’da OECD’ye katılındı.
Bunlarla yetinilmedi. Vahşi Batı’nın “kara sevdası” yüzünden, sırf “ne olursa olsun, Batı olsun” düşüncesi ile, sayısı ve niteliği bile tam olarak bilinmeyen, çok sayıda ikili anlaşmaya imza atıldı. “Gümrük Birliği Porotokolü” ile, kapıları AB’ye açıldı. IMF ve Dünya Bankası ile neredeyse bütünleşildi.
Bütün bu anlaşmaların ortak yanı; “Batı’ya bağımlılığın arttırılması” ve “egemenlik haklarının törpülenmesi”dir.
Türkiye’nin Vahşi Batı’ya bağımlılık sürecini hızlandıran, Batı’nın kucağına itilmesine neden olan, İsmet İNÖNÜ’nün izlediği “basiretsiz politikalar”dır. İnönü’nün bu politikayı bir “devlet politikası” haline getirmesinden dolayı, ondan sonra gelen politikacıların çoğu da, bu yolda yürümek zorunda kalmışlardır. Çoğu tarihçiler İnönü’nün bu tavrına, “Sovyet korkusu”nun neden olduğunu açıklasalar da; “biz bu Milletin kültürünü de değiştireceğiz!” diyebilen bir İnönü’yü, sadece bu olayla izah etmek mümkün değildir.
Türkiye’de ne zaman millî bir yönetim iktidara gelse veya gelme ihtimali belirse, dost ve müttefik postlu “vahşi Batı”, bin bir türlü ayak oyunu ile, o yönetimleri aşağı etmeyi başarmıştır.
1980’de Süleyman Demirel’in, ekonominin direksiyonuna Turgut Özal’ı getirmesi ve “24 Ocak Kararları” ile birlikte doların 47 liradan 70 liraya yükselmesi tesadüf değildir. 24 Ocak Kararlarının hemen ardından, Dünya Bankası Başkanı Mc Namara’nın kalemiyle hazırlanan ve Özal’a imzalatılan, “Türkiye’nin 3 milyar dolarlık borcunu erteleme mektubu” tesadüf değildir. Bu erteleme imzası ile birlikte; ülke ekonomisi, tam bir kan gölüne dönmüştür.
Yine Pentagon’dakilerin “bizim çocuklar” dediği, 12 Eylül Cuntası’nın gerçekleştirdiği “12 Eylül”ün gerçekleşmesi tesadüf değildir.
Türk ekonomisindeki yabancılaşma, medyada ve siyasette de yabancılaşmayı getirmiştir. AB’ye uyum yasaları aleni vahşi Batı’ya teslimiyettir.
1939 yılından beri, Türkiye’de uygulanan politika tam bir “sömürge politikası”dır. 27 Mayıslar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar, Türkiye’yi “sömürgeleştirme politikası”nın birer ürünüdür.
Vahşi Batı’ya teslimiyet politikaları; ABD, İngiltere ve İsrail’in, Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmet için oluşturulmuştur. Bu teslimiyet politikaları, Ilımlı İslâm stratejileri ile güçlendirilmeye çalışılmaktadır.
Bugün Ortadoğu’da uygulamaya konulan; “Büyük Ortadoğu Projesi” ve “Ilımlı İslâm Projesi”, başta Türkiye olmak üzere, bölge ülkelerinin “millî dirençlerini” sıfırlamak için oluşturulan projelerdir. Bu projeler; ABD ve İsrail’i şeytan gören İran’ı, emperyalizme karşı milli mücadele vermiş, köklü bir devlet geleneği olan, gelecekte milli kimliğine dönme ihtimali yüksek olan Türkiye’yi, ufalama ve güçsüzleştirme projeleridir.
1980 yılından beri Türkiye’nin başına belâ olan, AB(D) güdümlü terör örgütü PKK; ABD, İngiltere ve İsrail’in Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmet için kullanılan ve beslenilen bir terör örgütüdür. Tıpkı; Kuzey Irak’ta palazlatılmaya çalışılan, İsrail güdümlü Barzani aşiret reisi gibi.
ABD; Birinci Körfez Harbi sonrasında, Irak’ın kuzeyinde bu aşiretler ve PKK için “güvenli bölge” oluşturdu. Bu yetmedi, sınırlarımız içinde bir de “Çekiç Güç” oluşturarak, PKK’ya her türlü maddi ve lojistik desteği sağladı. Ülke içindeki yandaşı kalemlere ve siyasilere de “ayrılıklarınızı öne çıkartın!” talimatı verdi. Bunları fonları ile besledi. İçimizdeki “millî görünen siyasiler” sırf iktidara gelebilmek ve iktidarda kalabilmek uğruna, bu emellere çanak tuttular.
Bugün söz sahibi hangi siyasimiz; bebek katili, AB(D) ve İsrail maşası Öcalan’ın, “asılmamak şartıyla” teslim ediliş sırrını izah edebilir? Amerika’dan apar topar getirtilerek, ekonomik olarak Türkiye’nin başına geçirilen “Kemal Derviş çuvalı” ne ile izah edebiliriz?
Başımızda bulunan zamanın yöneticileri; “neler oluyor yahu!” diye soru sormaya başladıklarında, altlarındaki sandalyeler çoktan çekilmiş, bu koltuklara oturtulacak aday yöneticilerin önüne kırmızı halılar çoktan döşenmişti.
Bu Millet; 28 Şubat’ın kahramanı Çevik Bir’lerle, 28 Şubat mağduru bildiği yöneticilerini, Yahudi lobilerinde AB(D) aklıyla, sarmaş dolaş bir vaziyette gördü. Bunların Büyük Ortadoğu Projesi’ne hizmet için aynı amaç için kullanıldıklarına şahit oldu. Bu fotoğraf karesinin içinde bulunan, Ilımlı İslâm Projesi’nin baş aktörleri de gözlerden kaçmadı.
Bugün Kuzey Irak’ta yuvalanan ve sınırdan geçerek, kahraman Mehmetçiklerimizi şehit eden, terör örgütü PKK’nın saldırılarını, bu çerçevde değerlendirmek gerekir.
Bugün bizim Mehmetçiğimizi şehit eden, bölücü terör örgütünü kuran, besleyen ve vur emri veren; “AB(D)-İsrail İttifakı”dır.
Gözünü aç ey Milletim! Senin düşmanın bir maşa olan PKK terör örgütü değil, senin düşmanın “AB(D)-İsrail İttifakı”dır.
Pengertian Dari Flora
-
[image: Pengertian dari flora]
Pengertian dari flora
Pengertian flora dan fauna secara sederhana flora adalah tanaman dan fauna
adalah hewan. Sementara pe...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder