BEYAZ SARAY’DAN ANKARA’YA ESEN PUSLU HAVA

BEYAZ SARAY’DAN ANKARA’YA ESEN PUSLU HAVA

Fahrettin ALİŞAR
falisar@mynet.com

“5 Kasım Beyaz Saray Zirvesi”nin hemen ardından, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres Türkiye’ye geldi. Ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas. Bitmedi, Suudi Arabistan Kralı Abdullah teşrif etti.
Bunlar Türkiye’ye, bu zamanda, ardı ardına niye geldiler?
Bunu açıklamadan önce, Siyonist İsrail’in Cumhurbaşkanı Şimon Peres ile ilgili birkaç konuya değinelim.
Gazetesi Mithat Bereket; Peres’e, İsrail’in kurucu Cumhurbaşkanı Ben Gurion’un, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olduğunu hatırlatıyor. Bu hatırlatmanın ardından Peres, “Evet, bu fakülteden mezundu. Ben Gurion, Türkiye’de milletvekili olmak istiyordu. O zamanlar milletvekili olsaydı, beni de yayına danışman olarak alacaktı. Sonra İsrail kurulunca, çok genç yaşıma rağmen beni bakan yardımcısı yaptı.” Dedi.
Aslında Peres’in Türk parlamentosunda, milletvekili danışmanı olmasına gerek yokmuş. Türkiye’de O’nu aratmayacak o kadar milletvekili ve danış var ki, bunu O da biliyor, ama konuşuyor!
Siyonist Peres; Ankara’da Türkiye ile dalga da geçti. Bir soru üzerine, Suriye’yi bombalayan İsrail savaş uçaklarından, Türkiye sınırları içine düşen yakıt tankları ile ilgili dedi ki; “İsrail uçaklarından düşen yakıt tanklarını oraya rüzgâr mı taşıdı, bilemiyoruz! Rüzgârı suçlayamayız tabii!”
Peres’e göre, Suriye’yi bombalayan İsrail uçaklarından düşen yakıt tanklarını, Türkiye sınırları içerisine, rüzgâr taşımış. Tonlarca ağırlıktaki tankları, Suriye sınırından esen hafif ve ılık rüzgâr taşıyabiliyor muş!
Türk medyasını ”İsrail muhibliği” seviyesine de rüzgâr taşıdığı için, karşısındaki bu gazeteci bozuntusu, bu dalga geçmeye gerekli dersi veremiyor tabii.
Şimdi başa dönelim. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve hemen ardından, Suudi Arabistan Kralı Abdullah, bu zamanda ardı ardına, Türkiye’ye niye geldiler?
Bunda ne var canım? Bunlar olağan şeyler! Diyebilir misiniz? Diyorsanız, şayet ard niyetli değilseniz, çok umursamaz, duyarsız bir özelliğiniz var demektir!
Bugün Türkiye; ABD’nin baskısı ile, kendi güvenliğini ikinci plâna düşürüp, İsrail’in güvenliği için İsrail-Filistin barışını(!) sağlamaya yönelmiş durumda. Buna, Beyaz Saray’da “ikili özel görüşme”de karar verilmişe benziyor. Nereden mi biliyoruz? Olaylara Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesi içerisinde baktığımızdan ve bu coğrafyada ABD-İsrail İttifakı’nın attığı adımları takip ettiğimizden dolayı biliyoruz. Çünkü İran’a yönelik ABD saldırısı durumunda, İsrail’in; İran’a ait, 15 bine yakın füzeden korunması lâzım. Bu koruma için de Arap Dünyası’nın, Filistin barışı ile gönlünün alınması gerekiyor.
ABD’de, iktidarı elinde tutan güçler; Bus(t)h iktidardan gitmeden, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde, 22 Devletin sınırlarını değiştirmek istiyor ve acilen İran’a vurmak istiyor. Acele ediyor.
ABD’nin, İran’a saldırması ile, İran da İsrail’e füze yağdırmaya başlayacak, İsrail’deki karışıklık esnasında, Mısır ve Suriye’ye karşı zayıf düşme ihtimali belirecek. Bunun için önce Arap Dünyası’nın gönlü alınmak isteniyor.
Filistin-İsrail Cumhurbaşkanlarının bu çerçevede, ABD’nin baskısı ile Türkiye’de buluşturulmalarını anladık. Peki Suudi Arabistan Kralı’nın, tam da bu günlerde Ankara’da bulunması tesadüf mü? Hayır tesadüf değil?
Çünkü “5 Kasım Beyaz Saray Zirvesi”nde Bus(t)h, Türkiye’den, İran’a yapılacak hava harekâtına destek isteyip, bunun sözünü almışa benziyor. Yaşanan trafik bunu gösteriyor. Bunun üzerine, Kral Abdullah, ABD tarafından görevlendirip, Ankara’ya gönderilmiştir.
Kral Abdullah’ın görevi ne mi? Görevi, Türkiye-İran doğalgaz anlaşmasının feshinden doğacak zararı finanse etmek. Bu haftalarda, İran ile yapılan doğalgaz anlaşmasının feshedildiğini görürseniz hiç şaşmayın! Bu haftadan sonra, “Soros medyası” nın, İran’ı hedef gösteren yayınlarını görürseniz yine şaşırmayın!
Beyaz Saray’dan Ankara’ya estirilen puslu havanın yerli aktörleri, şunu çok iyi bilmelidirler ki; BOP çerçevesi içerisinde, İran’dan sonra sıra Türkiye’ye gelecektir. Ama daha da önemlisi; İran’a yapılacak aptalca bir saldırı, Üçüncü Dünya Savaşı’nı başlatacaktır.
Uyan ey Milletim uyan! Yüzüstü süründüğün yeter! Beyaz Saray’dan esen bu puslu havayı, ancak senin uyanıklığın dağıtabilir!